top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBaşak Bektaşoğlu Cumalı

Uzun Bir Aradan Sonra: Günaydın!

Blogun ilk ve tek yazısını bir yıl önce yazmışım. Halbuki burada harikalar yaratacaktım; başka göç hikayelerinden bahsedecektim, insanlara fikir vermesi için aracı olacaktım, daha neler neler! Fakat öğrendim ki, küçük yerde de yaşasa insanın vakti olmuyor. Belki de hikayelerini paylaşmak istemediler ve bu isteksizliği dile getiremediler, o da olabilir. O yüzden bu blog yön değiştirdi, canım yazmak istedikçe yazacağım. Siz de okumak istedikçe okursunuz. :)


İlk yazıdan bu yana, hepimizin hayatı çok değişti biliyorum. Bu değişikliklerin büyük kısmı kalıcı olacak gibi de duruyor. Özellikle dijitalleşme konusu kalıcı hale gelebilir. Ben, pandeminin bu getirisinden acayip mutluyum açıkçası. Bazı görüşlerim bencilce olabilir fakat bazıları pek çok kişinin katılacağı görüşler olabilir.


Ne gibi getiriler derseniz; öncelikle "home office çalışmaya inanmıyorum" diyen işveren tayfasının yüzüne tokat gibi vuran mecburi home office olma durumu içimin yağlarını bayağı eritti. Onların küstah tavırla karşı çıktıkları bu sistemi uygulamak zorunda kaldıklarını düşündükçe gülüyorum.

İçinde bulunduğumuz duruma rağmen ofiste çalışmak gerektiğini (!) savunan değişik insanlar çıkıyor karşıma, çıkmıyor değil. Ama onlara yapacak bir şey yok, şaşırıyorum sadece. Nasıl bu kadar düşüncesiz oluyorlar diye şaşırıyorum. Virüsle yaşamaya alışmak başka bir şey, insanların hayatını kasıtlı olarak tehlikeye atmak başka bir şey. Hayır bir de home office sistem gayet verimlidir, pek çok iş bu şekilde yapılabilir, gördük, gördünüz neden direniyorsunuz acaba hala?!!! Neyse karma çalışır, boş durmaz nasılsa; ben daha fazla onlardan bahsedip, kelimelerimi harcamayayım. :)


Yaşadıklarından ders çıkarmaya önem veren kişiler, sarılmanın, seyahat etmenin, rahat olmanın ne kadar önemli olduğunu zaten fark ettiler. Umarım bu farkındalık unutulmaz ve hepimiz "normal" günlerimize döndüğümüzde de kıymet bilmeye devam ederiz.



Şu dönemde tüm gösterilerin ve etkinliklerin online hale gelmesi beni bencilce mutlu eden bir gelişme. Kaş'a geldiğimden beri en çok özlediğim şey, tiyatroya gitmekti. İstanbul'a her gidişimde tiyatroya gidiyorum ama yetmiyor açıkçası. Ve şu an evimden oyun izlemek çok iyi geliyor. Tabii ki, hazırlanıp, özenip, salona gidip izlemenin, çıkışta sigara içenlerin oyun yorumlarına gizlice kulak vermenin hissi bunda yok. Asla olamaz. Ama hasret dindirmek için güzel bir şey. Belki bu online gösteriler, her şey normale döndüğünde de devam eder, böylece sanat dünyasının aldığı maddi hasara da destek olunabilir.


Pandemi sayesinde gördük ki, canım ülkemde her şey gibi bu da doğru düzgün yönetilemiyor. Sürekli kaos, kriz, şiddet, mutsuzluk yaşandı, yaşanıyor da... Benim yukarıda anlattıklarım işin Pollyanna kısmı ki, onda bile olumsuz detaylar var. Fakat dönüp, diğer tarafa bakınca, orada her şeyin gerçekten çok kötü olduğunu görebiliyoruz.


Koronadan değil, işsizlikten ölebiliriz o denli bir işsizlik söz konusu. Buna rağmen artan tüketim çılgınlığı(!) için diyecek sözüm yok. Eğitimin bir hiç sayılması, asla ve asla önem verilmediğinin bu dönemde çok iyi kanıtlanması ise, içler acısı.


Farklı ülkelere bakıp sürecin genel olarak nasıl yürütüldüğünü görüyorum ve "isyanım var ulan!" demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Bireysel isyanıma ortak ettiğim, aynı fikri paylaştığımız arkadaşlarla rakı sofralarında dünyayı kurtarıyoruz o kadar. Hatta artık kahvaltı sofrasında da kurtarmaya başladık.



Virüs değil, bunun iyi yönetilememesinden kaynaklanan sorunlar korkutuyor beni aslında. Tabii, yaşam oldukça umut da var, umudumun dalını sıkı sıkı tutuyorum. Yeşermesini umarak...


9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page