top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBaşak Bektaşoğlu Cumalı

Bizim Göç Hikayemiz

Son yıllarda genç jenerasyonun şehirden göç etme isteğinin arttığı söyleniyor. Bu göçler, yurt içi ve yurt dışı olmak üzere iki türde gerçekleşiyor. "Emekli olunca sahil kasabasına yerleşeceğim" cümlesi, emekliliği beklememeye karar verdi galiba.





Göç ortak bir hareket olmaya başlasa da tabi ki herkesin hikayesi ve sebebi farklı. Bizimki de daha sade, hırstan uzak, huzurlu bir ortamda yaşama amacıyla yazılmış bir hikaye.



Birbirimizden bağımsız olarak kafamızın bir köşesinde planladığımız şehirden kaçış macerasını çift olarak gerçekleştirdik. Kendimize yaşayacak bir yer bulma amacıyla gezdiğimiz yerlerden sonra kararsızken, sadece tatil için geldiğimiz Kaş'ta kalbimiz kaldı ve "neden burası olmasın?" dedik. Bu cümlenin arkasından gelen bir yıl boyunca teorik olarak çalışmalara başladık. Bizden önce şehirden gelip, buraya yerleşen herkesin önerilerini ve hikayelerini dinledik. İşlerimizi, yaşayacağımız yere nasıl adapte edeceğimizi planladık. Maddi ve manevi ihtiyaçlarımızın hepsini biriktirmeye başladık. Ev aramaya geldik, bulamadık. Sonra bir daha geldik ve içimize sinen evi bulduk. Bir kamyon dolusu eşya, patili yavrumuz Lady, bize destek olmak için gelen kardeşim ve iki arkadaşımızla birlikte çıktık yola...




Hayaller/Hayatlar Durumu Yaşandı mı?

Şehri terk etmek isteyen herkesin kafasında bu soru var aslında. Kesin bir şekilde şunu söyleyeyim: Her şeyin hayallerdeki gibi olması mümkün değil! Bununla birlikte ne istediğinizi bilerek geldiğinizde, hayallere yaklaşmak da mümkün. Şehri terk ediş isteğinizin bir heves mi yoksa kalıcı bir karar mı olduğunu önce düşünce olarak kesinleştirmeniz gerek. Sonrası deneyimle şekilleniyor.



Ben her zaman hayatın, istediğimiz şeyi vermeden önce bizi sınava tabi tuttuğuna inanırım. Sanki, "yeteri kadar istiyor musun?" der gibi sınıyor bizi. Kaş'a geldiğimiz ilk dönemler bunu yaşadık. En az beş gün süren su kesintileri, buralarda yıllardır görülmemiş soğuk ve fırtınalı bir kış, güneş çıkmadığı için bir türlü ısınmayan şebeke suları, yazlık bölge olmasından dolayı soğuğa dayanıklı olmayan evlerde üşümek, inanılmaz derecede anti misafirperver ve dedikoducu insanlar, işlerin ters gitmesi yüzünden ortaya çıkan maddi sorunlar gibi gibi...


Bir yandan da bu saydıklarımla birlikte çok tatlı dostluklar, denize her daim yakın olmak, doğayı keşfetmek, tatil için gittiğimiz yerlere kısacık mesafelerde olmak, yeni öğrendiğimiz antik kentleri gezmek, kendimizi yeniden keşfetmek gibi güzellikler de bizimleydi.




Kısa bir süre sonrasında, bahsettiğim olumsuzluklar yerini güzelliklere bırakmaya başlar oldu. Bireysel olarak çeşitli sıkıntılarımız olabilir, olacak da hayat bu! Fakat yaşadığımız yere dair yerli insanların tutumu dışında hiçbir sorunumuz yok. Çünkü pek çok şeyi bilerek ve isteyerek buraya geldik.





Burada trafik yok, kalabalık yok, avm ve alışveriş çılgınlığı yok, ne olduğu belli olmayan sebze ve meyveler yok, kirli hava yok, yüksek binalar yok, -dünya gündemi haricinde- stres yok. Kimsenin kimseye kendini beğendirmek için şaşaalı kıyafetler giymesine gerek yok, son model arabalarla hava atmak gibi bir durum yok, trafikte çile çekerim diye evden dışarı çıkmaya korkmak yok, denize girmek için yazı beklemeye gerek yok. Bununla birlikte tiyatro ve sinema gibi aktiviteleri gerçekleştirebileceğimiz yerler, aradığımız her şeyi çıkıp alabileceğimiz dükkanlar, şehirde alışkanlık haline gelmiş zincir mağazalar da yok belki ama bunların eksikliğini henüz hissetmedik. Günlük alışveriş dışında pek çok ihtiyacımızı internetten alıyoruz, eğlenmek için doğanın güzelliğinden faydalanıyoruz, sinema yerine Netflix'i izliyoruz ve yetiyor. Zaten İstanbul’a gittikçe tiyatro ve sergi gibi Kaş'ta yapamadığımız aktivitelerin açığını kapatıyoruz.




Geldiğimizden Bu Yana Neler Değişti?

Geldiğimizden bu yana beslenmemiz, ruh halimiz, alışkanlıklarımız, keyif aldıklarımız, keyif almadıklarımız, bakış açılarımız çok değişti. Ve hemen hemen buraya yerleşen herkeste de bunu görüyorum. Bu göç hikayesi, doğaya ve kendine dönüş yolculuğuna dönüşüyor. İstediğini yapıyor, istemediğini yapmıyorsun. Şehirde bu biraz zordur. Bazen istemediğin halde, sırf ayıp olmasın diye birinin doğum gününe ya da düğününe gitmek zorunda kalırsın mesela... Fakat daha özgür ve sakin olmak için geldiğin bu yerlerde böyle olaylar yaşanmıyor. İlişkiler hem bağlılık hem de rahatlıkla kuruluyor. Dayatılmış sosyalleşme diye bir şey yok, istekten doğan sosyalleşmeler var.




Mekanlara gidip tıkış tıkış oturmak, buraya geldiğimizden beri sevmediğimiz bir etkinlik olmaya başladı. Doğanın içinde kendimize kurduğumuz masa, hepsinden daha değerli bir hal aldı. Kalabalıkları severken, kalabalıktan soğumaya başlayıp şehirden kaçtık; buraya geldik, kalabalık daha da rahatsız eder oldu. Çevreye duyarlı hareketlerimiz daha da arttı; doğayla iç içe olmaya başlayınca ona verilen zararı en aza indirmek için çabalamaya başladık. Şehirdeyken de buna dikkat ediyorduk fakat şimdi daha da dikkatliyiz.





İşlerimiz konusunda bir değişiklik olmadı. Mesleklerimizi home office modelinde çalışarak devam ettiriyoruz. Belki de buraya yerleşmek için en büyük avantajlarımızdan biri de buydu. Aksi takdirde, bulunduğumuz bölge turizme dayalı olduğu için yazları çalışıp, kışları oturmamız gerekebilirdi. Bu sistemi, herhangi bir işletme sahibi olmadan hayatımıza uyarlamayı tercih etmedik.





Özetle…


Kaş’taki yaşamımızda bir yılı doldurduk hatta ufaktan geçtik bile. Şu ana kadar yaşadıklarımızla bu göç kararının çok doğru bir karar olduğunu düşünüyoruz. İlerleyen dönemlerde fikirler değişebilir, hayat farklı yönlere ilerlememizi gerektirebilir fakat her şey elimizde olduğu sürece biz bu kararı yaşamımızın sonuna kadar devam ettirme niyetindeyiz. Belki bölge değişir; Kaş olmaz, Dalyan olur, o da olmaz Çanakkale olur. Bunda bir kıstasımız yok; tek kıstasımız artık büyük şehirde yaşamamak.






Bu yazıyı okuyanlar arasında şehirden göç etme fikrinde olanlar varsa, naçizane tavsiyem şudur: Önce kendinizi dinleyin, sonra isteklerinizle mantığınızın ortak noktasını bulun ve denemekten korkmayın. Çünkü kim ne derse desin, söylenenler ancak size ilham verir ya da gözünüzü korkutur. Gerçeği ancak kendiniz deneyimleyerek görebilirsiniz.

307 görüntüleme0 yorum
Yazı: Blog2_Post
bottom of page